19 Ağustos 2010 Perşembe

EVRENDEKİ DÜZEN RASLANTIMI?

Evrende üç yüz milyon galaksi bulunduğu zannedilmektedir. Galaksiler arasında da milyonlarca ışık yılıyla ifade edilebilen dev aralıklar, mesafeler vardır. Bir ışık yılı ise saniyede üç yüz bin km hızla giden bir ışık huzmesinin bir yılda alacağı yol de-mektir. Bu da yaklaşık dokuz katrilyon km’dir.
İlginç olan aralarında korkunç denebilecek boşluklar bulunan bu galaksiler ve galaksileri meydana getiren milyarlarca yıldızın kütle çekimleriyle birbirlerine bağlanmış olması, bu bağlantıların son derece hassaslığıdır.
Süpernova denilen dev yıldızların patlamaları sonucu uzaya sav-rulan göktaşları ayrı tutulursa bütün gök cisimleri hassas denge-ler ve kurallarla birbirleriyle bağlıdır ve devamlı hareket halinde-dir. Bu dengeli ve kurallı hareketler evrenin bütünlüğünü kapsar.
Daha da ilginç olan ise süpernova patlamaları sonucu uzaya savrularak serseri mayınlar gibi başıbozuk bir halde dolaşıp du-ran, kendilerinden daha büyük gök cisimlerinin çekimlerine kapı-larak onların üzerlerine düşen, bir bakıma düzensizliği simgele-yen bu göktaşları yaşamın oluşma şartlarına çok büyük katkılar-da bulundukları gibi ileri ki zamanlarda evrenin çökmesine de neden olacaklarıdır.
Süpernova denilen dev yıldızların merkezlerindeki nükleer fırınlarda oluşan ağır elementler bu yıldızların patlaması sonucu sağa sola savrulan göktaşlarıyla evrenin çeşitli bölgelerine git-mekte, buralarda dünyamız gibi sert kabuklu, yaşama uygun ge-zegenlerin oluşmasına sağlamaktadır. Bir bakıma evrendeki dü-zensizlikler bile bir düzen içerir ve yaşamın oluşma planına (ya-şamsal uygunlukların olmazsa olmazlarına) çok büyük katkılarda bulunur.
Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşlukların canlı hayatının var olabilmesi için zorunlu olup olma-dığı sorusuna verilen yanıt çok önemlidir.
Yapılan araştırmalar gök cisimleri arasındaki ilişkilerin yaşa-mı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu, çok hassas hesaplar, yapılar ve dengeler içerdiğini göstermektedir.
Bu devasa mesafeler gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler son derece kritiktir. Bu nedenle yaşamsal uygunlukların önemli bir parçasıdır.
Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar dünya gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafedir.
Ünlü biyokimya profesörü Michael Denton da, Doğanın Kaderi adlı kitabında bu konuda şöyle yazar:
-Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesa-feler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirle-rine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova ta-rafından fırlatılan maddeler o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda ger-çekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki mesafe, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. Bu uzaklıklar son derece kritiktir.
Prof. George Greenstein da bu akıl almaz büyüklükle ilgili, Simbiyotik Evren adlı kitabında şöyle yazar:
-Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebula denilen bulutsular-da ve diğer gök cisimlerinde süre giden temel fiziksel işlem-lerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi. Uzak bir noktadan ba-kıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzün-de çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama par-don, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım... Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır.
Greenstein kitabında bunun nedenini de açıklar. Evrendeki büyük boşluklarla bazı fiziksel değişkenler yaşamsal uygunlukla-rın şekillenmesine sağlamaktadır. Yaşamsal uygunlukların şekil-lenmesi ise yaşamın devamlılığı amacına yöneltilmiş pek çok harika sistemlerin oluşup bir araya gelme nedenidir. Ayrıca ev-rendeki katrilyonları bulan cisimler arasındaki boşluklar bu cisim-lerin birbirleriyle çarpışmalarını, evrenin bir kaos ortamına sürük-lenmesini de önler.
…………




Samanyolu galaksisin de yaklaşık iki yüz elli milyon yıldız bulunduğu tahmin edilmektedir. Diğerlerinde olduğu gibi Saman-yolu galaksisindeki yıldızlar arasında da dünya ölçüleriyle ifadesi mümkün olmayan çok büyük mesafeler, aralıklar vardır.
Samanyolu galaksisinde bulunan yıldızların içinde güneşe en yakın olanı Alpha Centauridir ve güneş sisteminden sadece 4.5 ışık yılı uzaklıktadır.
Dünya bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Bu sistem, evrenin içindeki diğer yıldızlara göre orta küçüklükte bir yıldız olan Güneş'in etrafında dönmekte olan dokuz gezegenden ve onların elli dört uydusundan oluşur. Dünya, sistemde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir.
Güneş'in çapı dünya çapının 103 katı kadardır. Aradaki me-safe diğer ifade ile dünyanın güneş etrafındaki elips şeklindeki yörüngesiyle güneş arasındaki mesafe yüz kırk milyon kilometre ile yüz altmış milyon kilometre arasında değişir. İlginç olan ara-daki mesafe ile dünyanın ve güneşin büyüklüğünün son derece kritik olmasıdır.
Işık yılı birimine göre dünya ile güneş arasındaki mesafe (or-talama yüz elli milyon km) yedi ışık yılı/dakika olur. Bu da güneş-ten çıkan bir ışık fotonunun yedi dakika sonra dünyaya ulaştığı anlamına gelir.
Dünya ölçüleriyle dev bir boyuta sahip gibi görünen Güneş Sistemi, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine oranla oldukça küçük denilebilir. Güneşimiz galaksinin spiral kollarından birinde dışa yakın bir yerde bulunmaktadır.
Gök cisimlerinin (özellikle güneş sisteminin) evrendeki dağı-lımı ve aralarındaki boşluklar Dünya'da canlı hayatının var ola-bilmesi ve devamlılığı için zorunlu olup çok önemlidir.
Gök cisimleri arasındaki mesafeler katı kütleli gezegenlerin oluşumundan ısı değişimlerine kadar yaşamı destekleyecek bi-çimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzen-lenmiştir. Bu konuda en küçük bir kuşku yoktur.
Bunun nedeni ise bu mesafelerin gezegenlerin oluşumlarını ve yörüngelerini doğrudan etkilemesidir.
Güneş sistemindeki gezegenlerin yörüngeleri ise çok kritik değerlerdedir. En küçük bir oynama yaşamı sona erdirebilir.
Evrenin kökeni ile ilgili çeşitli araştırmalar yapan fizikçi Roger Penrose:
-Ama evrenin kesinlikle bir amacının olduğunu gösteren bir olay var ki, o da evrenin şans eseri orada durmadığıdır. Bazı insanlara göre evren sadece oradadır işte. Öylesine olmaya devam ediyor. Biz de kendimizi birdenbire bu şeyin içinde buluvermişiz. Bu bakış açısının, evreni anlamamızda çok verimli ya da yardımcı olacağını sanmıyorum. Bence evren ve onun varlığının altında bugün henüz pek sezeme-diğimiz çok daha derin bir şeyler gizli demiştir.
Bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçek gözlemlediğimiz evrende mevcut hassas denge ve düzenlerin muazzam bir pat-lamanın sonrasında kendi kendine ve rastlantılarla gerçekleşme-sinin kesinlikle imkânsız olduğudur. Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi, ancak doğaüstü bir yaratılış sonucunda gerçekleşebilir. Diğer ifade ile bu tersinim teorisinin öngördüğü gibi düzenli bir genişim evresinin başlangı-cıdır ve asla patlama değildir.
Düzenli sistemlerin bilinç (amaç), bilgi, güç (enerji), madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonucu olduğu düşünülürse eğer bir olgu düzen ve sistem sahibiyse bilgi ve iradenin sonucu oldu-ğunu rahatlıkla söyleyebiliriz

1 yorum:

NECAT TASDELEN dedi ki...

Dostum,
Öncelikle uzay yörüngelerinin elips olmadığını,sarmal olduğunu belirteyim.. Elipste gezegen güneşe bir yaklaşır bir uzaklaşır.Aphelion,perihelion var denir.Hiç öyle beher dolanımda bir yaklaşmak bir uzaklaşmak olur muymuş. Bu sakat fikir Kepler'den kalmadır.Keplerin alanlar kanunundan kalmadır.Alanlar kanunu da yoktur,elips te yoktur,peryod da yoktur.Alanlar kanunu çevre hızı yaratılıştan sabit kaldığı için yoktur.Vp=Sabit diyoruz. Dolayısıyla elips de yok oluyor.Yerine sarmal r=-4*t^2+4*t*T-4*T^2/6 uzay mesafe denklemi geliyor.Peryodda olamıyor.Zaten Kepler ile Newton bu konuda ayrı telden çalıyor.Newton yörünge dairesel ise ve çevre hızı Vp=sabi ise peryod konuşulur diyor.Kepler,hayır yörünge elips ve hızlar ivmeli de olsa peryod vardır diyor.Astronomi bilgeleri de ağzını açıp bu tenakuzu görmezden geliyorlar.Peryod yok ama sarmallar teorisinden yepyeni,taptaze bir zaman kanunu çıkıveriyor.O da r*Vp^2=Sabit.Ne demek:Gezegenin güneşe olan mesafesi ile,dolanım hızının karesinin çarpımı değişmez demek.Datalardan r mesafesi ve dolanım hızlarını alıp hesaplayın.Şaşıracaksınız.Halley'i de Pluto'su da dahil.Bu sarmallar teorisi,ışık yılı mesafesinin de sağlam bir ölçme birimi olmadığını çıkarıyor. Yıllar hep 365 gün değil ki.Bundan 4,6 milyar yıl önce yıl=0 gün idi.O zamanda ışık gitmiyor mu idi.Gidiyordu.Büyük mesafeler için ışık günü veya 100 ışık günü kullanmak daha doğrusu.Kendimiz tarif etmişiz.Gün 24 saattir demişiz.24 saatte ışığın gittiği yol belli.Bizden 4,6 milyar ışık yılı ötedeki bir gök cismi ne kadar uzaktadır.Hesaplanırsa, olduğu mesafeden takriben 3-3,5 misli daha uzak çıkar.Olduğu mesafe 4,6 milyar yıldaki günlerin toplamı defa günlük ışık yoludur.Yani astonomi bilgeleri bizleri yanlış hesaba,şişirilmiş bir uzaya sokarlar.Uzay öyle zannedildiği kadar büyük değil. necattasdelen@ttmail.com

Yorum Gönder

EVRENDEKİ DÜZEN RASLANTIMI?

Evrende üç yüz milyon galaksi bulunduğu zannedilmektedir. Galaksiler arasında da milyonlarca ışık yılıyla ifade edilebilen dev aralıklar, mesafeler vardır. Bir ışık yılı ise saniyede üç yüz bin km hızla giden bir ışık huzmesinin bir yılda alacağı yol de-mektir. Bu da yaklaşık dokuz katrilyon km’dir.

İlginç olan aralarında korkunç denebilecek boşluklar bulunan bu galaksiler ve galaksileri meydana getiren milyarlarca yıldızın kütle çekimleriyle birbirlerine bağlanmış olması, bu bağlantıların son derece hassaslığıdır.
Süpernova denilen dev yıldızların patlamaları sonucu uzaya sav-rulan göktaşları ayrı tutulursa bütün gök cisimleri hassas denge-ler ve kurallarla birbirleriyle bağlıdır ve devamlı hareket halinde-dir. Bu dengeli ve kurallı hareketler evrenin bütünlüğünü kapsar.
Daha da ilginç olan ise süpernova patlamaları sonucu uzaya savrularak serseri mayınlar gibi başıbozuk bir halde dolaşıp du-ran, kendilerinden daha büyük gök cisimlerinin çekimlerine kapı-larak onların üzerlerine düşen, bir bakıma düzensizliği simgele-yen bu göktaşları yaşamın oluşma şartlarına çok büyük katkılar-da bulundukları gibi ileri ki zamanlarda evrenin çökmesine de neden olacaklarıdır.
Süpernova denilen dev yıldızların merkezlerindeki nükleer fırınlarda oluşan ağır elementler bu yıldızların patlaması sonucu sağa sola savrulan göktaşlarıyla evrenin çeşitli bölgelerine git-mekte, buralarda dünyamız gibi sert kabuklu, yaşama uygun ge-zegenlerin oluşmasına sağlamaktadır. Bir bakıma evrendeki dü-zensizlikler bile bir düzen içerir ve yaşamın oluşma planına (ya-şamsal uygunlukların olmazsa olmazlarına) çok büyük katkılarda bulunur.
Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşlukların canlı hayatının var olabilmesi için zorunlu olup olma-dığı sorusuna verilen yanıt çok önemlidir.
Yapılan araştırmalar gök cisimleri arasındaki ilişkilerin yaşa-mı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu, çok hassas hesaplar, yapılar ve dengeler içerdiğini göstermektedir.
Bu devasa mesafeler gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler son derece kritiktir. Bu nedenle yaşamsal uygunlukların önemli bir parçasıdır.
Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar dünya gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafedir.
Ünlü biyokimya profesörü Michael Denton da, Doğanın Kaderi adlı kitabında bu konuda şöyle yazar:
-Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesa-feler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirle-rine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova ta-rafından fırlatılan maddeler o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda ger-çekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki mesafe, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. Bu uzaklıklar son derece kritiktir.
Prof. George Greenstein da bu akıl almaz büyüklükle ilgili, Simbiyotik Evren adlı kitabında şöyle yazar:
-Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebula denilen bulutsular-da ve diğer gök cisimlerinde süre giden temel fiziksel işlem-lerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi. Uzak bir noktadan ba-kıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzün-de çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama par-don, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım... Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır.
Greenstein kitabında bunun nedenini de açıklar. Evrendeki büyük boşluklarla bazı fiziksel değişkenler yaşamsal uygunlukla-rın şekillenmesine sağlamaktadır. Yaşamsal uygunlukların şekil-lenmesi ise yaşamın devamlılığı amacına yöneltilmiş pek çok harika sistemlerin oluşup bir araya gelme nedenidir. Ayrıca ev-rendeki katrilyonları bulan cisimler arasındaki boşluklar bu cisim-lerin birbirleriyle çarpışmalarını, evrenin bir kaos ortamına sürük-lenmesini de önler.
…………




Samanyolu galaksisin de yaklaşık iki yüz elli milyon yıldız bulunduğu tahmin edilmektedir. Diğerlerinde olduğu gibi Saman-yolu galaksisindeki yıldızlar arasında da dünya ölçüleriyle ifadesi mümkün olmayan çok büyük mesafeler, aralıklar vardır.
Samanyolu galaksisinde bulunan yıldızların içinde güneşe en yakın olanı Alpha Centauridir ve güneş sisteminden sadece 4.5 ışık yılı uzaklıktadır.
Dünya bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Bu sistem, evrenin içindeki diğer yıldızlara göre orta küçüklükte bir yıldız olan Güneş'in etrafında dönmekte olan dokuz gezegenden ve onların elli dört uydusundan oluşur. Dünya, sistemde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir.
Güneş'in çapı dünya çapının 103 katı kadardır. Aradaki me-safe diğer ifade ile dünyanın güneş etrafındaki elips şeklindeki yörüngesiyle güneş arasındaki mesafe yüz kırk milyon kilometre ile yüz altmış milyon kilometre arasında değişir. İlginç olan ara-daki mesafe ile dünyanın ve güneşin büyüklüğünün son derece kritik olmasıdır.
Işık yılı birimine göre dünya ile güneş arasındaki mesafe (or-talama yüz elli milyon km) yedi ışık yılı/dakika olur. Bu da güneş-ten çıkan bir ışık fotonunun yedi dakika sonra dünyaya ulaştığı anlamına gelir.
Dünya ölçüleriyle dev bir boyuta sahip gibi görünen Güneş Sistemi, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine oranla oldukça küçük denilebilir. Güneşimiz galaksinin spiral kollarından birinde dışa yakın bir yerde bulunmaktadır.
Gök cisimlerinin (özellikle güneş sisteminin) evrendeki dağı-lımı ve aralarındaki boşluklar Dünya'da canlı hayatının var ola-bilmesi ve devamlılığı için zorunlu olup çok önemlidir.
Gök cisimleri arasındaki mesafeler katı kütleli gezegenlerin oluşumundan ısı değişimlerine kadar yaşamı destekleyecek bi-çimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzen-lenmiştir. Bu konuda en küçük bir kuşku yoktur.
Bunun nedeni ise bu mesafelerin gezegenlerin oluşumlarını ve yörüngelerini doğrudan etkilemesidir.
Güneş sistemindeki gezegenlerin yörüngeleri ise çok kritik değerlerdedir. En küçük bir oynama yaşamı sona erdirebilir.
Evrenin kökeni ile ilgili çeşitli araştırmalar yapan fizikçi Roger Penrose:
-Ama evrenin kesinlikle bir amacının olduğunu gösteren bir olay var ki, o da evrenin şans eseri orada durmadığıdır. Bazı insanlara göre evren sadece oradadır işte. Öylesine olmaya devam ediyor. Biz de kendimizi birdenbire bu şeyin içinde buluvermişiz. Bu bakış açısının, evreni anlamamızda çok verimli ya da yardımcı olacağını sanmıyorum. Bence evren ve onun varlığının altında bugün henüz pek sezeme-diğimiz çok daha derin bir şeyler gizli demiştir.
Bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçek gözlemlediğimiz evrende mevcut hassas denge ve düzenlerin muazzam bir pat-lamanın sonrasında kendi kendine ve rastlantılarla gerçekleşme-sinin kesinlikle imkânsız olduğudur. Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi, ancak doğaüstü bir yaratılış sonucunda gerçekleşebilir. Diğer ifade ile bu tersinim teorisinin öngördüğü gibi düzenli bir genişim evresinin başlangı-cıdır ve asla patlama değildir.
Düzenli sistemlerin bilinç (amaç), bilgi, güç (enerji), madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonucu olduğu düşünülürse eğer bir olgu düzen ve sistem sahibiyse bilgi ve iradenin sonucu oldu-ğunu rahatlıkla söyleyebiliriz

1 yorum: (+add yours?)

NECAT TASDELEN dedi ki...

Dostum,
Öncelikle uzay yörüngelerinin elips olmadığını,sarmal olduğunu belirteyim.. Elipste gezegen güneşe bir yaklaşır bir uzaklaşır.Aphelion,perihelion var denir.Hiç öyle beher dolanımda bir yaklaşmak bir uzaklaşmak olur muymuş. Bu sakat fikir Kepler'den kalmadır.Keplerin alanlar kanunundan kalmadır.Alanlar kanunu da yoktur,elips te yoktur,peryod da yoktur.Alanlar kanunu çevre hızı yaratılıştan sabit kaldığı için yoktur.Vp=Sabit diyoruz. Dolayısıyla elips de yok oluyor.Yerine sarmal r=-4*t^2+4*t*T-4*T^2/6 uzay mesafe denklemi geliyor.Peryodda olamıyor.Zaten Kepler ile Newton bu konuda ayrı telden çalıyor.Newton yörünge dairesel ise ve çevre hızı Vp=sabi ise peryod konuşulur diyor.Kepler,hayır yörünge elips ve hızlar ivmeli de olsa peryod vardır diyor.Astronomi bilgeleri de ağzını açıp bu tenakuzu görmezden geliyorlar.Peryod yok ama sarmallar teorisinden yepyeni,taptaze bir zaman kanunu çıkıveriyor.O da r*Vp^2=Sabit.Ne demek:Gezegenin güneşe olan mesafesi ile,dolanım hızının karesinin çarpımı değişmez demek.Datalardan r mesafesi ve dolanım hızlarını alıp hesaplayın.Şaşıracaksınız.Halley'i de Pluto'su da dahil.Bu sarmallar teorisi,ışık yılı mesafesinin de sağlam bir ölçme birimi olmadığını çıkarıyor. Yıllar hep 365 gün değil ki.Bundan 4,6 milyar yıl önce yıl=0 gün idi.O zamanda ışık gitmiyor mu idi.Gidiyordu.Büyük mesafeler için ışık günü veya 100 ışık günü kullanmak daha doğrusu.Kendimiz tarif etmişiz.Gün 24 saattir demişiz.24 saatte ışığın gittiği yol belli.Bizden 4,6 milyar ışık yılı ötedeki bir gök cismi ne kadar uzaktadır.Hesaplanırsa, olduğu mesafeden takriben 3-3,5 misli daha uzak çıkar.Olduğu mesafe 4,6 milyar yıldaki günlerin toplamı defa günlük ışık yoludur.Yani astonomi bilgeleri bizleri yanlış hesaba,şişirilmiş bir uzaya sokarlar.Uzay öyle zannedildiği kadar büyük değil. necattasdelen@ttmail.com

Yorum Gönder

İSTATİSTİK

Google Pagerank Powered by  MyPagerank.Net Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Toplist